Perşembe, Temmuz 09, 2009

Gerçek Masal...

Bir şair...
küçükmüş
ufacıkmış..

Başka bir şaire
rastlamış
bir gün yolda yürürken.

Başka..
bambaşka bir şaire..

çok güzel,
çok saf,
çok farklı,
çok akıllı.

Biraz kendi gibi
biraz uzaylı.

Hemen dost olmuş
iki şair, hemen kaynaşmış.

"Sokak şairiyim ben
hatta şair bile değilim
çünkü müziğedir şiirim"
demiş biri.
"Ben cehalettin,
içten gelenin,
doğacın şairiyim" demiş öteki.

Çok sevdikleri halde
geçmişin şiirini, dilini,
karşılarmış
eskiyi tekrara.
Tek dertleri
bir yeni katmakmış
hayata.


Öyle ateşli
bir şiir sevdası,
öyle güçlü bir isyan
varmış ki içlerinde,
arzusu, birbirine bağlamış
gönüllerini de.

Sevmişler birbirlerinin kelimelerini
kimseye söylemeden.

Ama çatmış
kaşlarını Kader,
kükremiş, demiş:
""Heyy! Siz misiniz,
benden habersiz
cehennem bahçesine
gül eken?!"

"Ben ne dersemmm,
o olurrr! Gül derim,
gülerler. Öl, derim!
Ölürrrrlerrrr!"

"Siz kimsiniz,
isteyen kendi hayatının
dümenini kendi elinde?..
Siz kimsiniz
Kader'e karşı gelen?!?"

"Daha önceki hayatlarınızda
bin kere ayırmadım mı
ben sizi?! Tanrım,
Kader'e bu isyan neee?!"

Gürlemiş sesi göklerin içinde
Kader'in çoook derin.
Gürlemiş, kudurmuş,
sızlatıp kemiklerini
eski ölülerin..

Kuzular, koyunlar
ürkmüş sesinden,
genç taylar korkuyla
kişnemiş...ler...

"Yok"
demiş Sokak şairi.
"Yok, o kadar da değil!"
"O kadar kötü olamaz
bu Tanrı, bu Kader!
Şaka yapıyordur..
Bir yolunu
buluruz biz,
merak etme"

İyice kızmış, Kader
bu sevmek çabasına.
Şikayet etmiş onları,
GökTanrısına.

İzin vermiş Tanrı da
demiş, "Ne halleri varsa,
görsünler!"

"Ayrııııl!"
demiş
birden denizler yarılmış
depremler olmuş
aralarına
dağlar, tepeler,
ovalar
girmiş iki şairin.

İki ayrı dünyaya hapsolmuşlar.

Ayrı kalmışlar uzun bir vakit.
Ama vazgeçmemişler birbirlerinden
dayanmışlar.

Bakmış, Kader,
bunlar direniyor,
hala vazgeçmiyorlar sevmekten
gizli gizli haberleşiyorlar
topal güvercinlerle..

"Çeeek!"
demiş bu sefer.
Acıdan kıvranmaya
başlamış, ikisi de
aynı anda
iki ayrı yerde.

"Artık hiçbir şey bilmiyorum.
Çok acı çekiyorum.
Sadece, sana güvenebileceğimi
biliyorum"
demiş bir gün Sokak şairi
Cahil dostuna.

Gözlerine sular oturmuş
Cahil'in.
Ağır bir acı gelmiş,
iri bir taş koymuş koynuna.
"Ben de" diyebilmiş sadece
"Ben de, ben de"
"Burada bir hapishanedeyim.
ama kurtulabilirim.
Eğer güçlü olursan sen
eğer dayanabilirsen, beklersen beni
seni kurtarmaya gelebilirim!"

Aradan beklemek,
dayanmak ve acı dolu günler geçmiş.

Bir plan yapmışlar buluşmak için
bir tarih ve yer belirlemişler.
Sırtlarına alıp çıkınlarını
son bir çabayla yola düşmüşler.

Ama öğrenmiş kötü Kader
niyetlerini
derhal yollamış üzerlerine
"Kaza ve Hastalık"
adında iki belasını.

Birini kaza almış eline,
birini hastalık.
Başlamış bir başka büyük işkence
iki sevgiliye, iki ayrı yerde.

"Seeeç"
demiş Kader, bir gün
Azrail'e
seç birini al da
görsünler,
isyanı Kader'e!

Azrail, mecbur askeri
Kader'in
yapacak işini ama
birazcık erimiş
taştan yüreği ve
biraz zaman vermiş
son kez
iki sevgiliye.

Koşmuşlar birbirlerine
inanamadan iki şair.
çok mutlularmış,
öyle ki
tüm acıları unutacak kadar.
Mutluluktan
sohbete bile dalmışlar.

"Ne kadar da güzelsin?" demiş
Cahil, Sokak'a
"Seni çok özledim..
ama şimdi hepsi geçti.
Burdasın ya!"

"Sus!" demiş
Sokak, "Sus da, öp beni.."
"Özlemekten delirdim,
Gel, yanıma."

Derken, bir gölge yaklaşmış
arkalarından, bulundukları yere.
"Hırşşş hırşş "
yapmış karanlık bir etek.
"Cızzz cızzz" yapmış
bir kara hançer.

"Ah! demiş, Cahil,
Ah! Daha dün rüyamda gördüm
ölüm bu!? Acaba kimi almaya geldi?!"

"Beni..."
demiş Sokak usulca.
"Ama..Lütfen, korkma"

"Hayııır" diye haykırmış
Cahil.. "Hayıırr. Haksızlık bu!
Bu kadar da olmaz!"

"Keşke elimde olsa
yanında kalmak" demiş şefkatle
Sokak, "ama çok işkence yaptılar,
güçlü değilim o kadar
ve benim değil
bu karar"

"Bin yıldır benimlesin, unutma
bin yıldır. Sen benim eşimsin.
Ben senin kocan. Bin yıldır, bizi vazgeçirmek
istiyorlar sevgiden her hayatta.
Ama bak, buldum yine seni,
sen buldun yine beni..
Unutma bunu ve üzülme
yeniden buluşacağız sonraki hayatta..da"

Çok üzülmüş Ölüm, hallerine
hem de çok. Ama mecburmuş,
bu iğrenç görevi ifa etmeye.
Kader varmış tepesinde hem,
pis, kıskanç, lanet kader.
Ölüm, emir eri..

Usulca almış canını
Sokak'ın
usulca.. sevgiyle..

Ve Cahil'e demiş ki,
"Seni almaya bile
gelmeyeceğim..

sen
kendin
geleceksin
bana... "

...

İşte, böylece,
iki ayrı dünyaya
hapsetmişler
2 sevgili şairi.

Birini toprağın altından öbür dünyaya,
diğerini bu dünyadan cehenneme götürmüşler.

Ve o günden beri
ne zaman
iki şair aynı sokakta
karşılaşsa,
aynı meyhaneye gitse,
aynı masada yemek yese
iç çeker olmuş biri kadere..

Korkarak okur olmuş bir şair
ötekinin şiirini
ya çok seversem diye..


Evrim
(Çağatay'a)

Çağatay'a..

Desktopumdaki resmi büyüttüm.
Büyüttüm.
Büyüttüm.

Bi resmi, en fazla ne kadar büyütebilirsin ona en yakın olmak için?!

En yakın... Resmin içine girebilmek için en çok ne kadar?

En fazla bir resme olduğum kadar yakınım şimdi sana... İznim bu kadar.

En fazla o kadar görebiliyorum seni. Yüzünü, gözlerini. Tüm ayrıntılar, resmin görüntüsü kadar önümde... Silikleşebilir de... En fazla o kadar dokunabiliyorum.

En fazla... o kadar.. O kadar öpebiliyorum.. O kadar konuşabiliyorum.

Sen izin verdiğin halde. Ben izin verdiğim halde. Biz istediğimiz halde
A R A M I Z A
bir başkası girdi.

Kocaman bir başkası, her şeyi yaratan bir başkası.

Bir Tanrı.
Bir ölüm.
Bir güç.

Her şeyden büyük. Herkese, her şeye dur diyen... Her şeyi alt üst eden. Hayatı en güzel, en kötü yapan...
Tanrı
bizim aramıza girdi.

Seni, bir resme, beni sensizliğe mahkum etti.
Seni, ölüme, beni yaşamaya itti.

"Bir arada olamazsınız!" dedi.
"HAYIIR!!"
"Olamazsınız!.."

"Sevmek de neymiş?"

"İzin vermiyorum."

Sana ne Tanrım!?
Önünde kocaman dünya var.

Ferhat'la Şirin'den sana ne?!.. Aslı ile Kerem'den.. Çağatay ile Evrim'den... Ufacık bi mutluluk bulmuşuz iki kişi hayatımızda .. Minicik. Bizim kadar, bize kadar bişey. Öyle, kendi kendimize... Niye bok ettin!

Git, başkasıyla uğraş. Git, başkasını kanser et, git başkasının kafasını karıştır, hayatını yok et... Git...

Kendini işine konsantre et de, şu dünyaya barış falan getir.

Ölümleri durdur. Hastalıkları yok et.

Bize niye taktın ki sen 15 yıldır?

Ya harbiden, sen bize niye taktın?

Yapmadığın şey kalmadı.

Sen onu toprağın altına, beni yeryüzündeki hüznün hapishanesine kapattın.
Sanki 15 yıldır hep mutlu olmuşuz gibi..

Artık yeter.

Artık senden bıktım.

Senden bıktım artık!

Senden bıktım.

Git başımdan, bizi rahat bırak, kendine uğraşacak başkasını bul...

Bırak beni,

Hayatımın şu son günlerinde
"resmimle" baş başa kalayım...

Evrim