Perşembe, Eylül 07, 2006

Sepet Havası

İlgi: "her gerçek, içinde hayalleri barındırırken bana
mantıktan ve doğrulardan söz etmen ne komik!?
eski sevgilim, işte bu yüzden aşık değilim sana."

Fazla saçmalamadan konuya girmek istiyorum. tabii ki konu, kalem yerinde duran tuşlar ve gözlerim için de muamma zira direkt parmaklarıma iletiliyor aklıma düşmeden önce. buna karışmıyorum; beyinle, parmaklar arası birşey.. .

taksim'de "çarli" adında bir kuaför var. içindeki ahşap döşemeler eski ve büyük olasılıkla görünmeyenyüzleri kalorifer böcekleriyle doludur...

kalorifer böceği siteleri insan vahşetinden korunmak için ahşap gölgelerine kurulur. sonra dünyanın en güçlü ve iğrenç yumurtaları üretilir orada. yaza ve kutuplara dayanıklı, her etkide yıllarca canlılığını koruyan bu iyi sistemlenmiş yumurtalar "süpermen bebeğin" uzay yolculuğundaki gibi bir sepetle örtülüdür ve eğer evinizde de bu sepetçiklerden varsa dikkat edin, zira temizlikte size yardım eden kızınızkoltuk altında küçük bir çukulata parçası bulduğunu sanarak ağzına bu yumurta sepetini atıp "spider man"filminin kahramanına dönüşebilir!

eğer yuttuysa, sakın ona gerçeği söylemeyin...zira, kimse, "biraz önce yediğin şey böcek sepetiydi" lafını duymak istemez.

çarli'ye bir öğle arası "zaruri fön ihtiyacı"mı gidermek için uğradığımda beklediğim şeyle bulduğum şey arasında dünyalar kadar fark vardı.

aslen kaçmak istediğim, geceleri rüyalarımdan çıkartmaya uğrattığım ve bu yüzden haberleri, günlük gazeteleri ve sosyal içerikli dergileri okumamaya başladığım "gerçekler" iğrenç denilecek bir ç ı p l ak l ı k l a gözümün önünde duruyordu.

gariptir! birileri sana "homoseksüel" olduklarını söylediklerinde çook anlayışlı olur, hiç etkilenmez,üzerinde fazla düşünmezsin de açmaman gereken bir odanın kapısını açıp o garip ilişkiye tanık olduğunda... kusmak istersin ya..
ve bir anda geride kalmış bir miktar inanç ve romantizm (di mi ilpostino) de kaybolur gider. artık her erkek figüründe bir eğik gölge, bir göz süzüş, bir gizli nefretararsın. inanç, yanıtlayamadığın garip sorularla kaybolur.

gerçekler karşıma geçip oturduğunda nerdeydim? birinci dünya savaşında anzakların yanında mı? ikinci dünya savaşı mıydı yoksa bir esir kampında akşam yemeğimi hazırlamak üzere ararken bir fareyi?

gercekler karşıma geçip oturduğunda neredeydim acaba? bir kadına, bir çocuğa ve bir adama tecavüz edildiğinde... birileri başkalarının öfkelerini yok etmek için dayak yediğinde...ruhu bedenden"çalıştırılarak" ayırılan binlerce aç insan bana bakarken benim gözlerimin önünde hangi pembe film afişi, hangi bahar hormonal aşkı ve hangi deniz vardı?

nereye kadar kaçabileceğinizi bile düşünmeden yola çıktığınızda sonuna dek yanınızdayım. zira olduğunuzyerde durup "kaç-mıyy-yorum" demek de kaçmaktan farklı bir şey değildir gerçeği değiştiremiyorsanız. o halde, gidip gidebildiğiniz yere kadar yol alıp bir şeyler aramakta yarar da var. ya kalıp bulunacaklar? bu konuda da gerçeklerde olduğum kadar cahilim, işte!

ancak, gerçek, karşımda soğuk bir kış günü, beyaz ve kirli bir küvetin içinde yeni kesilmiş damardan akan "kesik, acılı ve korkak kan" gibi dururken, kusmamak için kendimi zor tutuyorum.

çabuk geçer... insan herşeye alışır ..inanın bana!

biraz önce bir bitli kadının kafasında dans etmiş bir büyük fırça, düşüncesiz ve pis bir el tarafından kafanıza doğru yaklaştırılırken, gözlerinizi kapatır "zaten dünyada gerçekten temiz olan ne var ki?" diye düşünürsünüz. biraz meraklıysanız "farklı bir deneyim yaşamanın ne zararı var ki?!" dersiniz. ama gerçek pisve bulaşıcıdır.

çarli' de paraları, yaşlı ve fazla çizikli yüzlü,güvensiz tavırlı bir kasacı kadın toplar. hep, eskiden o da mı "bu yollardan" geçmişti diye düşünürüm. şimdi, sesi sigaradan yada iyot dengesizliğinden biraz kalın ve kırçıllı, kesinlikle çirkin ve parasız. buz gibi veyalnız bir evi olduğunu düşünürsünüz ama beyoğlu sokakları, bu kısa zamana karşın, çoktan size insanlar hakkında fazla hayal kurmamayı -çünkü her zaman hayatları ve koşullarıyla sizi yanıltabileceklerini -öğretmiştir.

görmeyi bekler, umar, ancak fazla düşünmezsiniz. kulaklar önemlidir buralarda. insanlar her şeyi az ve yoruma açık olarak kulaklardan öğrenir. herkes,herşeye kulak kabartır.

gerçek dünya, çıplak, çaresiz, parlaklığı fazla açılmış çiğ bir ekran gibidir. yumuşak, pastel renkler pek bulunmaz. rahat bir söğüt dalı yoktur; ağaçlar çoktan kesilmiştir ve pistir olabildiğince. iş ve hareket vardır ama tekrarlıyan ve bezdirici biçimde. çelik, her haliyle iyi bir anlatım aracıdır. insanları sadece görmek ve her şeye bakmak gerekir, orada hayaller göremezsiniz. orada her gün başka bir gerçek öğrenilir. bazıları sevilemez bir türlü. insanlar yaşlanır ve en kötüsü duyguları bedenlerinden önceölür.

bana "neden orada yaşamadığımı" sorduklarında "siz niye ordasınız ?!" demek isterim... neden hala oradasınız?.. neden gelmiyorsunuz?.. neden dengeyi bozup değiştir miyorsunuz?..

belki birilerinin kurban olması gerekir?!


***
çarli / iç / akşamüstü - çok isli ve karanlık
derken sonunda gözlerimi açtım.. ayna çook parlak ve büyüktü. en istemediğin zaman ve yerde hep bir ayna görürsün zaten.

başımdaki öte tüyleri hissetme oyununu oynamaya başlayınca, gerçek başkalaştı.

herkesin çarli'ye bir gitmesi gerekir derim...

yanınızda bir güzel rus, o harika doğallığını bozdurup kel kuaföre, yeniden bir hayat kadını olarak doğar...solunuzda bir transeksuel (bu çok garip geldi genellikle onların kendi kuaförleri olur aslında!) 4 numara tokalan pudrasını zaten katmanlar halinde hacmi artırılmış yüzüne bininci defa sürdüğünde dişleri dikkatinizi çeker.

biraz önce, sizin saçlarınızın föne hazırlanmak üzere yıkandığı portatif küvette dişlerini fırçaladığını hatırlar yine de kusmazsınız. i

insan bir kere gerçek dünyaya düştü mü artık her şeye duyarsız ve yorumsuz kalır... ölmemek ya da kusmamak için buna mecburdur zaten.

sonra büyük bir olasılıkla adana taraflarından gelmekte olan, saçla ve kadınla milyonlarca ışık yılı ötesine ait bir ilişkiyi bile sizin yardımınız olmadan kuramayacak bir adam, kalın, beceriksiz ve çıkış saatlerini bekler elleri, hayat kadınlarından nefret eder kalbi ve rakı kokan ağzıyla kafanızın üzerinde kendi sıkıntılarına dalarken, sizde aynadan arkayı gözlersiniz..

neden böyle..? neden buradayım? niye kaldım da gitmedim? beni çeken ne?

en büyük dert, tüm bunlara alışıp sevmeye başlamaktır. hergün bir macerayla gelirsiniz. gerçek bu,kaçma!... kaçma!

***

durağan bir modda yatağımda oturmaya başlasam ve annem içeri girip "günlerdir böylesin, beni korkutma" dese,aynı cem'in annesinin ona söylediği gibi ona, "kalıp onlarla gerçek dünyada yaşamamı mı istersin?" diye sormaya hakkım var mı?..

evet, biliyorum çok şanslıyız ve onlar gibi olmayan bir hayat edinebiliriz kendimize; çok romantik yada çok paralı ve çok başka olabilir.

peki, sen onları unutabilecek misin dünyanın öbür ucuna gittiğinde? her gün, yürüdüğüm sokaklarda, geceleri rüyamdalar.. sen unutabilecek misin...aklım?

o halde, daha yukarda uçmanın ne anlamı var?

inanç! kendime ve sadece kendime yarar sağlayacak bir etkinliğe beni itecek bir inanca sahip olduğum için mi gurur duyayım? buna "güç" mü denir aslında?

sence süpermen ve betmen komik birer hikaye midir sadece? gerçekten kurtarılmaya ihtiyaç duyuyorsak? o zaman ne olacak?

sizin sandallarınız başka, öte ve iyi bir dünyaya gidiyor öyle mi, peki kaç kişi alır? evrenin sınırsız gözükmesi ama gezegenlerin, güneşin ve dünyanın ömürlerinin olması ve hayatın sınırlı olması, evrende sonsuza dek süren tek şeyin "devinim" olması ne garip di mi?

bilmediğim şey "uzayda ses dalgaları yayılır mı?"

"ses emen" makina için bize biraz "uzay" gerek,"strafor" değil. uzay ses dalgalarını iletemezse eğer o zaman bir buluş ve yeni bir silah daha yaratılmış olur. sakın, bunu yazma bunun senaryosunu ben yazacağım!

"yıllar sonra dünya..."

"insanlar, atmosferi oluşturan tüm gazları ortadan kaldırıp depolama yöntemini buldular: bu bir atmosfer serumu ve bir toz aşı haline dönüştürüldü. beş dakikada yanıt alınıyor. beş mikrogram toz karşiliği 1 kilometrekarelik bir alanı evrenin siyah-sessiz-ölüm yoğunluğuyla doldurabiliyor ve o ortamın "ambiyansını" olusturan tüm sesleri yok edebiliyoruz. merkezkaç hala geçerli ve hayat devam ediyor. ancak insanlar oksijen maskeleri içinde soluk alıyor o alanda!

derken, kötü niyetli devlet başkanları, bileşimin yoğunluğunu arttırarak insanları oksijen maskeleri olmadan "evren hücrelerinde" gürültüsüz.. tıssss sız..ve soluksuz bırakıyor...

"yeni ölüm odaları, işte, böyle doğuyor..."

..

yok, sağol kolonya istemem. ne kadar? fön ve yıkama?!

sessizbulut